meslek hayatları boyunca gördükleri birçok olaydan sonra artık duyarsızlaşabilien ve bazen karşısındaki hastanın veya hasta yakınının psikolojisini es geçebilen kimselerdir. onlar için birçok tıbbi olay ve hatta ölüm çok doğal, olası bir sonuç olduğu için bu rahatlıkları çok normal karşılanmalı bence.
türkiye'deki en risksiz işi yapan, mesleki sorumluluktan muaf olan kimse.
bankacı hata yapar bedelini öder, işçi hata yapar bedelini öder, öğretmen hata yapar bedelini öder.... örnekleri her meslek grubuna yayabilirsiniz. meslek sahibi bir kimse hata yaparsa bedelini öder, türkiye de doktor hata yapar bedelini hastası öder. o umursamaz hatalarını yapmaya devam eder. bunların hatalarının bedellerini ödeyeceği bir düzenleme getirildiğinde işlerini olması gibi yapabilecek medeni düzeye gelmeleri sağlanabilecektir.
ilaç firmaları sayesinde kongreden kongreye koşan ama gittikleri bu kongrelerdeki bilimsel programlara sadece 10 da 1'i katılan şahsiyetler. o yüzde birlik kısıma söz söylemek zaten haddimiz değil. ayrıca sınır tanımayan doktorları da bu kategorinin dışında tutmak gerekir elbet. ancak şu vardır ki her meslek dalında olan kirlenme bu alanda da vardır. ve canımızı emanet ettiğimiz kişilerin bazılarının bizi meta olarak görmesi dayanılacak şey değildir. ayrıca ilaç firmaları ile sıkı ilişki içinde olanlarının durumu ahlaki açıdan hiçte iç açıcı değildir.
tabib, hekim.. doktor iyileştirmez, teselli eder derler.. iyi doktorlar da vardır neme lazım. allah muhtaç etmesin, eksikliğini de göstermesin.. aynen hakimler gibi.
her mesleğin işi zordur esasen...
bizim problemimiz, şahsiyet eksikliğidir.. doğru insan mesleğini yücelere taşır. ama her konuda, her meslekte bu budur.
"tıp doktorları"ysa eğer bahsi geçen; ülkelerin politikalarını yöneten kurumların / kişilerin / toplulukların (ne derseniz diyin artık) sağlık alanında sessiz sedasız verdikleri hayati kararların sağlık alanından yaptığı götürülere çok fazla aldırış edilmeden ondan bundan sorumlu tutulan; "herkes gibi" insanlar topluluğu.
karmaşık insan biyolojisini "anlamak", "ezberlemek", daha doğrusu ezberledikten sonra anlamak, sorunu, çözümü, çözümün mantığını, içinde bulunulan koşullara uygun olanını seçmek, (sözgelimi canım yurdumun her yanında aynı değildir hiçbir zaman imkanlar; her ücra köşesi ankara , izmir, istanbul değildir çünkü; yahut sosyal devlet anlayışıyla hareket edilmemektedir artık günümüzde, mesela henüz 1 temmuz 2006'da alınan "sağlıkta reform yasası"nın paket programının sonuçları görülmeye çok az başlanmıştır, devamı da gelecektir malesef) 6 yıl boyunca değil bir ömür boyu hiyerarşinin alasının boyunduruğu altında okumak (ki okurkenki zorluklara değinmek bile istemiyorum; zaten sınırlı tecrübemle de yakışık almaz) yetmez; ssk'de ya da devlet hastanelerinde çalışıyorsa zaten günaşırı nöbete kalır; günde yüzlerle ifade edilen sayıda hastayla görüşür, 36 saat uykusuz yaşayabilen bir organizma olur, kaybedilen hastaya mesleki başarısızlık gözüyle baktığından değil, hasta bir "insan" olduğundan üzülür, olmadı kaybedilen hastadan daha hasta olan yakınları tarafından gözünün yaşına bakılmadan canına kıyılır, birkaç dakika önce girdiği evinde ya da zaten sınırlı olan tatilinde aldığı bir telefonla her insan evladı gibi aldığı planlarını iptal ediverir, enfeksiyondan enfeksiyona koşar (sağlık çalışanlarının azımsanmayacak ölçüde büyük bir kısmı hepatit b enfektedir), ışık hızından daha hızlı gelişen teknolojinin getirdiği imkanlara kavuşma ihtimali olanları 24 saat boyunca kendini bir üst modeliyle upgrade etmek zorunda kalır, hata yapma yetkisi yoktur çünkü, özel hayatını gerçekten de bir tarafa bırakır, zevklerinden büyük ölçüde vaz geçer; [tüm bunların dışında bir de zorunlu hizmet yasasından çok fazla bahsetmek istemiyorum, ağlaya sızlaya, tüm düzeninizi bozarak, isteğiniz dışında da gönderilseniz bu memleketin her köşesi bu memleketindir çünkü] yine de günah keçisi ilan edilir, sevilmez (sevilmek gibi bir kaygısı da kalmaz artık zaten), çok paparazzi ve magazin tipler ya da kendini tanrı zannedip kibriyle tiksindiren, çalıştığı devlet hastanesinde karşılaştığı hastasını hastanenin imkanlarını kullanarak, sırasını öne kaydırarak, kısacası ona imtiyazlar sunarak bizzat muayenehanesine davet eden örnekleri sayesinde (ki zamanla bu örnekler de kalmayacak çünkü devletler artık halklarının sağlık giderlerini karşılamama eğiliminde) alayı "kimseyi ciddiye almayan, 'paran varsa ne ala yoksa sana güle güle' tripleriyle dolaşan" bir güruh yaftasıyla etiketlenir, kongreden kongreye koşup club yapmakla, yaptıkları hataların bedellerini ödememekle itham edilirler, *, ** dövülmeyi , sövülmeyi geçtim, bu uğurda hayatlarından olurlar.
ancak;
peşin hüküm yararı olduğu kadar zararı da olan bir kavramdır.
kategorizasyon hoş bir şey değildir; hele ki mesleklere göre yapılacak iş hiç değildir; sözgelimi parasını bastırıp kendi verdiği özel derse gelmeyen öğrencisinin yüzüne bakmayan öğretmen yok mudur?
vicdan mesleki eğitim dahilinde öğretilen bir şey değildir; aldığınız mesleki eğitim sayesinde vicdanlı ya da acımasızın teki olmazsınız.
ve son olarak; bu tanım kimseye ayar vermek amacıyla yazılmamıştır; bilakis ayar almışlığın ya da yalnızca bir kırılmışlığın dışavurumudur, belli başlı önyargıların yıkılmasını ve empati kurulmasını özendirmek amacı gütmektedir daha çok. hekim diyip ötekileştirdiğiniz de sizin gibi insandır; üstüne üstlük siz hakkında ne düşünürseniz düşünün size hizmet etmek boyutunda yardım etme sözü vermiş ve halen de saygılarını sunan insandır.
Ä°nsanın ıstırabını yok etmek, def etmek, azaltmak bahtiyarlığına eren insan. fakat divan şiiri geleneği doktorları pek hoş anlatmaz. zira bu şiirde, tabib, etibbâ, hekim gibi kelimelerle anlatılan dotorlar âşığın ıstırabını def edecek kudret ve maharette değillerdir. hatta fuzulî gibi bazı şairler, bilerek, isteyerek doktordan "ilâcundan el çekmesini, zira asıl helâkın, vereceği zehr-i dermanda" olduğunu söylemişlerdir. bir de bu şiir, doktoru, nazlı-niyazlı, üşengeç, hatta asık suratlı bir tip olarak alır. nâbî'nin bir beyti vardır ki "kuvvet-i tab'ına şâhid yetişir eyler ise / cebhe-i çîn-i etibbâya tahammül bîmâr"* der. nitekim, marifetnâme'nin bir yerinde "Âşık olana çare yokdur / mesih ona tabîb olsa bile" diye bir beyit bulunur. (mesih, yani hz. Ä°sa, divan şiirinin tıptaki, hâzık hekimlikteki zirvesidir, zira mucizelerinin bazısı o alanda olmuştur) şairin, yani âşığın doktoru olmaz, onun doktoru maşuktur. dolayısıyla en mahir tabib bile daha işin başında beceriksiz ve sevimsizdir maalesef...
türkiye tam anlamıyla siyasetçilerin boş kafalı ve ilgisiz olmasıyla kötü yöne giden meslek grubu.
mezun olanalara diplomalarının zorunlu hizmet yapmadan verilmemesi.
zorunlu hizmet yapanlarında diplomalarının verilmemesi.
yabancı doktor getirilmek istenmesi.
devletin borcunun doktorlar ve tıp kullanılarak hastalardan alınmak istenmesi.
ayrıca doktorları zorunlu sözleşmeli yaparak daha çok sömürülmek istenmesi.
aile doktorlugu diye saçma bir şey getirilerek doktorların artık mahallere sorumlu olması ve hasta veya şikayeti olanın tıpkı muayene mantıgıyla devlet tarafından söürülmek istenmesi. zengin kesim hadi parasını verip kendine baktırabilir fakat normal insan veya fakir halk nasıl kendine baktıracak.
ayrıca çok küçük bir kesim hariç çalıştıklarının altında maaş alan meslek grubudur. * çalışma şartlarının ve güvenliğinin en az düzeyde oldugu meslek gruplarından biri.
nerede o nusret fişek in getirmeye çalıştığı halk için sağlı sistemi nerede halkın sömürüsüne odaklı bu sağlı sistemi...
colin bruce adlı bir yazarın orjinal adını bilmediğim fakat türçeye mantık ve olasılık hikayeleri olarak basılmış bir kitapta bir olay geçiyor. bir hastalığın tedavisi için bir doktor bir etki keşfediyor fakat etkininin ne kadar etkin olduğunu bilmiyor. bu etki bir bitki ve ezcanede bir arkadaşına bu bitkiden ilaçlar yapmasını tembihliyor ve insanlara bunu reçete edeceğini söylüyor. olay tamamen kurgu bir olaydır ve kitaba göre 1900 yılının başlarında geçmektedir. şöyleki eczanede bu bitkiyi kullanarak ilacı yapan doktor ilacın etkinliğini öğrenmek için bir deneme yapmaya karar veriyor ve bu ilacın benzeri şeklinde sadece alçı ve sudan oluşan yeni kapsüller yapıyor. doktorun reçetesinde bu ilacı yazdığı hastaların yarısına bitkiden yapma ilacı diğer yarısına da alçıyı veriyor. sonuç olarak bu hastaların bir kısmı iyileşirken bir kısmı ölüyorlar. bu esrarengizleşen ölüm sayıları bir dedektifin dikkatini çekiyor ve önce ilacı yazan doktor hakkında tutuklama emri çıkarıyor daha sonra aklına başka bir yöntem geliyor ve bu doktorla ilacı yapan doktoru aynı ortamda buluşturuyor. tespitlerinden bahsediyor ve bunu sonucunda ölen insanlardan sorumlu olan kişinin ilacı yapan kişi olduğunu söylüyor. o anda ilacı yapan kişinin savunması benim hayli ilgimi çekti ve paylaşayım dedim. bence üzerinde düşünülmesi gereken etik ile birebire ilgili bir problem:
ben bir tıp doktoruyum ve biz işimizi başkasına havale etmeyiz! amaçlar araçları meşrulaştırır. aşı bulunmasaydı, modern eczacılık nerede olurdu? bugün modern eczacılığa sahip olmamızın nedeni, yüzyıl önce jenner'in, sağlıklı bir çocuğa çiçek hastalığı aşılamasıdır. o çocuğun annesinin güvensiz bakışlarına aldırmadan işini yaptı. hastalarımız bize aittir ve onları daha parlak gelecekler için kullanma hakkı bizimdir. tıpkı bir generalin askerlerini istediği şekilde savaşa sürebilmesi gibi. sıradan insanlara kendi eylemlerimi açıklamak zorunda değilim.
yeni bir suç ve ceza vakası daha.. buyur burdan yak.
efendim bunların bayan olanlarından sevgili olmaz olsa da olaydan soğutur.nitekim direktif vermeyi severler.
(bkz:şimdi biraz hızlan, sola doğru...böyle iyi.)
en nihayetinde pes edip sıınıfta kalmazsam iki sene sonra olacağım şeydir. bir doktora tüm gıcık hal ve hareketlerine rağmen saygı duyulmalıdır, çünkü ömür törpüsü bir meslektir. diğer meslekler gibi mezun olduktan sonra üniversiteden aldıklarınızla idame ettitebileceğiniz bir iş değildir doktorluk. ve eğer vicdan denen şeye sahipseniz "hatasız kul olmaz" sözünü unutmanız gerekir. hocalarımız bize her zaman yanımıza gelecek hastaları kendi annemiz, babamız, yakınımız gibi düşünmemizi öğütler, benim asıl korkum da bu. acaba zaman içerisinde oluşacak bıkkınlık böyle bakmayı engeller ve beni de hastaların sevmediği doktorlar kategorisine sokar mı?
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.