2008 ekonomik krizi

  1. dünyanın gördüğü en dandik tiyatrodur. dünya'ya ve türkiye'ye sadece spekülasyonlar sayesinde vurmuştur. geride kalan şey sadece zenginleşen zenginler, kurban edilmiş dev şirketler, ne olduğu anlaşılmadan buharlaşan milyar dolarlar, dolarla borcu olan gariplerin daha da garipleşen banka hesaplarıdır.

    alenen bir oyundur. iktisadi hiç bir veri bu krizin göstere göstere felmesine rağme neden önlem alınmadığını açıklayamamaktadır. ne zaman önlem alınmak istendi? bankalar batınca.

    700 milyar dolarlık paketi kabul etmeyen abd senatosu, 850 milyar dolarlık ikinci paketi neden kabul etti hiç sordunuz mu kendinize?

    abd ve japonya neredeyse 5 yıldır faiz indirimlerine gitmekte olmasına rağmen abd hükümeti mortgage kredilerinin daha rahat verilebilmesi için bir yandan kolaylıklar sağlamış ve carry trade ile japonya özellikle türkiye üzerinden bavulla para kazanmıştır. bu kadar zaman içerisinde her iktisatçı "bu yapılan resmen yangına körükle gitmektir, kriz gelecek, buna bir çare bulmazsak ekonomi gümleyecek, türkiye tüm dünyaya rekor faiz veriyor, borsanın yüzde yetmişi yabancıların, bankaların yüzde atmışı yabancıların" diye bas bas bağırmasına rağmen hükümet hiç bir önlem almamış, aksine krizi körükleyecek hareketlerde bulunmuş ve bişey olmaz yeaa tavrı takınmıştır.

    krizin en önemli verisi şudur; abd'de bankalar geri alamayacakları kadar fazla miktarda kredi dağıtmıştır. hangi bankalar? mevduat hesabı konusunda uzmanlaşmış, devleşmiş bankalar. misal lehman bros işte. peki mevduat hesabı bankası ne demek? bir bankanın müşterisinden aldığı 1 lirayı 10 lira yapabilmesi için gereken 9 lirayı yaratan, yani senden aldığı paraya havadan dokuz lira ekleyerek sağa sola kredi veren banka demek. ne de olsa herkes aynı anda parasını istemeyecek. doğal olarak da bankalar senden aldığı 1 lirayı şişirir 10 lira yapar, kullanır. mevduat bankası budur. "sistem" dediğimizde aslında anlamamız gereken şeydir aslında.

    neyse.

    peki abd'deki über iktisatçılar bunun farkında değil miydi? dünya borsasının yüzde yetmişini elinde bulunduran londra borsası bu şişirmenin farkında değil miydi? elbette ki farkındaydı. ama uzun süre reel sektörde görülmeyeceğinden emin oldukları ve bunun için uğraştıkları krizi yaratmak onlara çok büyük para kazandıracaktı.

    bu sistem içerisinde krizden nasıl para kazanılır? büyük bir banka nasıl para kazanır? banka batırmak herkesi batırmaz mı?

    çok basit. bir spekülasyon yaratılır, insanlar korkar ve bankalara koşup paralarını çekmek ister. bazı bankalar bu kadar yüklü para çekimine cevap veremez, likidite sorunu yaşar -ki bu bankalar genellikle küçük bankalardır ya da kurban edilmesi çeşitli çevrelerce önceden belirlenmiş bankalardır, mevduat hesapları buralara yönlendirilmiştir- akabinde sorun yaşayan banka başka bir bankadan borç alır, bankalar arası faiz oranlarına göre borçlanır. fakat bu dönemde bankalar arası faiz arttığı için sorun yaşayan banka borcunu da ödemekte zorlanır. sonuç olarak her geçen gün daha büyük problemler yaşar. daha fazla borççlanır. sonunda da iflasını açıklar. ya hükümet ya da başka bir banka gelir, senin hisseleri bana sat kurtarayım seni der. eli mahkum satarlar bankayı. bu işten karlı çıkan ya el koyan hükümet ya da hisseleri satın alan banka olur. çünkü hem aslında kendisine borçlu olmayan müşteriyi bedavaya satın almıştır, hem de ortadan bir rakibini daha kaldırmıştır. daha fazla müşteri ve daha fazla nüfuz sahibi olur. bu sayede mevduat borçlarını da daha kolay öder. bir taşla üç kuş.

    bu krizde hem devletin hem de büyük bankaların müdahalesine rastladık. abd, ingiltere hükümeti milyonlarca borçlu müşteriye sahip bankalara el koydu. devletleştirdi. ne kadar ironik değil mi? serbest piyasa ekonomisini savunan bu en kallavi kapitalistler bu krizde devletleştirme politikasına sığındılar. devasa bankalar devletleştirildi. neden? kurtarmak için! tabi canım...

    kurtardılar gerçekten de. japon yeni şu an yüzde seksen oranında değer artışına sahne oldu. abd doları tüm dünyada değerlendi. siz bir gün içerisinde abd'ye giren dolar miktarını düşünedurun, bu adamlar br günde yaklaşık yüz milyar doların buharlaştığını bildirdiler. (buharlaştı? nası yani?)

    buharlaşan şey fakirlerin parası oldu. kağıt üzerinde yaşanan kriz sadece abd dolarının fiyatını artırdı tüm dünyada. reel sektörlerde değişen şey batan büyük şirketler oldu ki neredeyse hepsine ya el konuldu, satıldı ya da devletleştirildi. siz bana asıl kimin bu işten kar ettiğini söyleyin.

    kim?

    içinde yaşadığımız kapital sistemin en kolay oyunlarından birisine şahit olduk. parayı elinde bulunduranlar spekülasyonlarla tüm ekonomi sistemi ile oynadılar. bankalar devletleştirildi, hükümetler artık kendilerine eşşek yüküyle borçlu milyonlarca vatandaşa sahipler.

    daha bu kriz reel sektöre vuracak, bekleyin siz. peki reel sektöre vurunca ne olacak? küçük imalathanesinde üretim yapan lokal firman kriz yüzünden daha az üretim yapmaya başlayacak. ithalatı kesilecek. piyasaya mal satamayacak. fiyat düşüklüğüne gidemeyecek. öylece kalakalacak ve büyük ihtimalle batacak. ama ülkendeki yabancı yatırımcıya bir bok olmayacak. zaten büyük oranda piyasaya hakim, bir de sen gidince daha da rahatlayacak. hatta belki senin batan markanı satın alacak. ürünlerinin sayısı ve fiyatı artacak. reel sektöre vuran kriz sana bunu yapacak işte. kendi ülkende kurulmuş yabancı firmalarda çalışacaksın.

    biz ne demiştik? hamdolsun demiştik. hamdoldu mu peki? oldu gerçekten. çünkü türkiye'deki ortaklar bu işten ne kadar fazla para kazandılar tahmin etmem imkansız. 1.75'i gören dolar sayesinde türkiye'ye gelmiş olan kapital sahibi milyarderler trilyoner oldu. kazanan, bankalarda milyar dolarları olan, hisseleri değer düşüşü yaşayan şirketleri yok pahasına satın alan/alacak büyük babalar oldu.

    gazeteler marx'ın filan fikirlerini açıklayıp, "kapital sistem çöktü, marx'a dönüş yapalım" filan diyorlar. tey gidi tey. marx bu adamları görse meşe odunuyla kovalardı. bok varmış gibi her konuda ortaya marx'ı atmasalar şaşarım zaten. adamı hepten maymuna çevirdiler. bu krizin marx'ın dedikleriyle alakası da yoktur, onu da söyleyeyim. problem yaşayan kapital değildir çünkü aslında. bankalardır. kredi alan, 20 yıllık borç alan zavallılardır.

    çevremizde yaşanan şeylerin farkına varmamak belki de en iyisi. hayatın bu kadar sicco bir şey olduğunu görmek, sistemin içinde ne kadar dangalak dangalak dolaştığımızı farketmek iyi bir şey değil. insanın aklını bedeninden ayırıyor. eğlencenin, komedinin, televizyonun ve kurgu romanlarının, kişisel gelişimli yoganın içinde yaşadığımız popüler aldatmaca en azından bize güzel bir tiyatro bahşediyor. gerçekler ise bize sürekli "sen bir bok değilsin ve istersem seni böcek gibi ezer ve üzerine tükürürüm" demekten başka bir şey yapmıyor.

    umarım kimsenin kimselere dolarla borcu yoktur ve umarım hiç biriniz kredi almamışsınızdır. çünkü seneye reel sektöre vuracak olan kriz sayesinde her işimiz daha pahalı hale gelecek.
    (iknowthepiecesfit 11.11.2008 01:19 ~ 11.11.2008 11:33)
  2. *

    Krizin Gelişimi:

    Temel olarak etkisi en çok 2007 sonu ve 2008 boyunca görülen, en büyük etkisinin ise 2009 yılında görüleceği iddia edilen global krizin aslında hiç de o kadar kısa sürede gerçekleşmediği bir gerçek.

    1998 yılından itibaren incelemeye başlayalım:

    Dünyanın en büyük ekonomisi olarak bilinen ABD ekonomisi bu yıllarda %1-2 arası büyümeler gerçekleştiriyordu fakat bu aldatıcı bir rakam çünkü bu bir ortalama değer. Şöyle ki sanayi sektörü %10 gibi bir değerde küçülmekteyken hizmet sektörü %3-4 büyümekte olduğu için sanki ülke büyüyormuş gibi duruyordu. Bu zaman diliminde diğer ülkelere bakarsak krizin aslında bir şekilde uç verdiğini görebiliriz. Sanayinin sürekli küçülmesinden ötürü önce Asya'da, Hong Kong ve Kore'de krizler çıktı. Daha sonra Rusya krize girdi ve moratoryum (bir ülkenin maddi sıkıntılar nedeniyle borçlarını erteleyeceğini açıklaması) ilan etti. 2000 yıllarında kriz Brezilya ve Arjantin'e, 2001 yılında da Türkiye'ye sıçradı. Bu yıl içerisinde aynı zamanda Nasdaq (genellikle teknoloji hisselerinin işlem gördüğü borsa) çöktü.

    Bu hızlı düşüşün ardından dünya ekonomisi büyümeye başladı. Bu büyümedeki en büyük etkenlerden biri teknolojik gelişimdi: kredi kartları, atm'ler, internet ve internet üzerinden alışveriş. Büyümenin diğer bir sebebi de ABD'nin Irak savaşı ile sebep olduğu petrol krizi ve ülkelerin enerji ihtiyacının krize bağlı olarak artmasıydı. Bu artış da dolayısıyla ABD'ye para akışına sebep oldu. Çünkü zamanın en büyük enerji kaynaklarından olan petrol ABD'nin elindeydi.

    Film de burada kopmaya başladı. ABD'ye giren para miktarı artmaya başladı ama para devlet yoluyla vatandaşa gitmiyor sadece büyük sermayedarlara gidiyordu. Paradan kâr elde edenlerin paraları ve kârları gittikçe artıyordu. Bunun yanında elinde az parası olanlarınki daha da azalıyor hatta yok oluyordu.

    Göründüğü gibi kısa sürede piyasaya çok fazla para girmeye başladı. Çok fazla paranın bulunması güzel bir şey gibi görünüyor olsa da bu aslında hiç de iyi bir durum değildir. Bir şey ne kadar çoksa o kadar değer kaybeder. Bu durumda piyasada çok fazla para olduğu için paranın değer kaybetmesi kaçınılmaz oluyordu elbette. Bu nedenle de paranın gezmesi gerekiyordu. Paranın en çok gelir getirdiği zaman gezdiği zamandır çünkü ortada faiz gibi bir gerçeklik var. Bu gerçeklik söz konusuyken elde tutulan para daima zarar demektir. Bu nedenle paranın gezmesi büyük sermayedarlar için mutlak surette gereklidir. Şimdi burada biraz duralım.

    Dünya üzerinde genelde var olan ekonomik sistem olan kapitalizm tüketime dayalıdır. Yani büyümesi, ürettiğinin ne kadarını tükettirebildiği ile koşuttur. İnsanlar da yapıları itibari ile tüketmeye meyillidirler. Bu nedenle de kapitalizmin büyümesi çok kolay bir “sistem” olmakta. İnsanları tüketime sevk etmek için en kolay yol elbetteki reklamlar. Unutmayınız ki reklamın iyisi kötüsü olmaz tabiri bu sistemin bir ürünüdür. Şimdi siz ellerinde para olmayan insanlara durumu güzel bir şekilde anlatmayı başarabilirseniz bu durumdan dahi kâr elde etmeniz mümkündür. Sadece uygun minareye uygun kılıf gerekmekte.

    İnsanların paralarının olmadığı gerçeği herkes tarafından biliniyor ve bunun nedeni olarak da nakit azlığı olduğu iddia ediliyor. Buna rağmen biz sorunun nakit azlığı değil de bolluğu olduğunu ama bu bolluğun nakiti kullanabilecek insanlarda değil de büyük sermayedarlarda olduğunu gördük. Yine elimizdeki bir başka bilgiye göre ise paranın durması zarar etmek anlamına geldiğinden sürekli dolaşıma girmesini sağlamak gerekiyor. İşte mortgage tam bu noktada devreye giriyor. İnsanlara vaadedilen şey uzun vadeli düşük faizli konut kredisi vermek. Peki insanlara buna ihtiyaçları oldukları ne şekilde enjekte edilecektir? Elbetteki görsel medya, Hollywood yapımı filmler, gelişen teknoloji sayesinde her bilgiye ve her ihtiyaca uygun ürün bulabilme fikri vb. yollarla. Bu şekilde insanlar 2001 yılından itibaren kendi ülke ekonomilerine güvenerek büyük borçların altına imzalar attılar.

    Aslında bu noktadan itibaren büyük çöküş yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.

    İnsanlar bankalardan aldıkları kredilerle ev sahibi olmaya başlamışlardı. Mevduat bankaları büyük bir hızla halka büyük miktarlarda para dağıtmaya başladı. 20 yıl vadeli bu paraların yaklaşık vergileri ise 8 bin $ civarında olduğu biliniyor. Büyük reklam kampanyaları sayesinde halkın büyük bir bölümü büyük bir borcun altına girdi ama unutulmaması gereken bir konu var ki burada bankaların dağıttıkları para da havadan gelmedi onlara. Artık talep o kadar fazla olmaya başladı ki ellerinde olmayan miktarlarda kredi dağıtmaya başladılar. Peki bunu neye güvenerek yaptılar? Nasıl olsa herkes aynı anda parasını çekmez, biz de rahatlıkla karşılarız düşüncesine güvenerek. Peki öyle mi oldu? Hayır!

    Bankalar artık ellerinde olmayan mevduatları dağıtmaya başlamışlardı. Öyle ki altına girdikleri borç miktarı altından kalkamayacakları düzeye gelmeye başladı. Buna rağmen neden devletler veya çok uluslu şirketler bu duruma müdahale etmediler? Öngöremediler mi bu gidişin altından kalkılamayacak duruma vardığını? Elbette farkındaydılar ama gerçek hayata etkisinin hemen görülemeyeceğini bildiklerinden ve bu işi ne kadar uzatırlarsa o kadar kâr edeceklerinin bilincinde olduklarından önlem almak yerine olayı daha da körüklediler ve olay bu raddeye geldi.

    Artık geri dönüşü olmayacak yola girilmişti. Balon o kadar büyük bir hal aldı ki artık her şey görülmeye başlandı. Genişleyen balonun zarları incelince de en ufak etkilere büyük tepkiler doğdu doğal olarak. Küçük spekülasyonlar mevduat sahiplerini nakitlerini çekmeye yönlendirdi. E tabi elinde istenilen seviyede para olmayan bankalar diğer bankalara belli bir faiz karşılığında borçlandılar ama artık çok geçti. Bu büyük mevduat bankaları artık kendilerinden beklenenleri yerine getiremez hale geldiler ve battılar. Bunun sonucunda ne oldu? Ya devletleştirildiler ya da borçlu oldukları bankalara devredildiler. Böylece en başta elinde bol para bulunduran bankalar hem kendilerine borçlu bir sürü müşteriyi ele geçirdi, hem mal varlıkları ve nüfusları arttı, hem de büyük bir rakipleri ortadan kalkmış oldu. Ne dersiniz, hoş olmadı mı?

    Buradaki en büyük yanılgılardan bir tanesi şudur: bu kapitalist devletlerin batmakta olan bankalara el koyarak savundukları liberal ekonomik politikaya ters düştükleri iddiası. Böyle bir şey yok. Yapılan şey sadece kendilerini daha da zengin edecek bir girişimde bulunmak. Kendisine borçlu olan kesimin sayısını artırmak ve daha mutlak bir otoriteye sahip olmaktır. Netice itibariyle kapitalizm daha fazla kâr elde etmek üzerine kurulu bir sistemdir ve bunu ne şekilde yaptığının pek bir önemi yoktur.

    Düşünülen en büyük yanılgılardan birisi de yukarıda bahsettiğime koşut olarak Karl Marx'ın öngörülerinin gerçekleşmeye başladığı yönündedir. Marx'ın Kapital adlı eserinde dediği gibi büyük paralar büyük sermayedarların elinde toplanmıştır ama Marx bunu onların çöküşü olarak göstermektedir. Bizim burada gördüğümüz ise hiç şüphesiz onların daha da güçlü hale geldikleri olmuştur. Ayrıca burada bilinmesi gereken bir şey var ki Marx'ın ideolojik olarak kapitalizmin çökmesi fikri bir sınıf savaşıyla mümkün olacaktır fakat an itibariyle yaşanan gelişmelerin hiçbirinin bu durumu destekler tarafı yok.


    Reel Sektöre Etkisi:

    Şu ana kadar incelediklerimiz krizin nereden ve ne şekilde ortaya çıkıp bizi ne noktaya götürebileceğinin göstergesi olması amacıyla verildi. Krizin 1929 yılında yaşanan krizden bu yana yaşanan en büyük kriz olduğu tüm çevreler tarafından kabul edilmekte. Bir krizin gerçekliğinin boyutunu algılamak için en etkin yol da tabi ki reel sektör üzerindeki etkisini incelemekten geçiyor.

    Büyük paraların büyük sermayedarların elinde olduğunu söylemiştik daha önce de. Bu büyük ölçekli paraların parayı harcayabilecek kişilerden yani halktan uzak tutulması anlamına geliyor. Bu sayede parası olmayan halk alışveriş yapamayacak. Kemer sıkmaya başlayacak. Elinde olanla geçinmeye başlayacak. Daha fazla insan yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşamaya başlayacak. Bütün umudu küçük işletmesinde ürettiği malı satmak olan küçük işverenler daha az mal üreterek belki bir müddet direnecekler ama en sonunda kepenk indirmek zorunda kalacaklar. Belki de ellerindeki bu son sermayeyi rakiplerine satmak zorunda kalacaklar. Sonuç olarak bir tekelleşme furyası başlayacak tabi ki. Tekelleşme demek tek fiyat demektir. Rekabetsiz ortam demektir. Halbuki kapitalizmin en büyük vaatlerinden bir tanesinin rekabet sonucu yüksek kaliteli ürünün düşük fiyata halka ulaşmasını sağlamak değil miydi? Ne ironi ama...

    Şimdi krizin reel sektör üzerinde ne gibi etkilere sebep olduğuna bakalım:

    - Elimizdeki son verilere göre son 4 ayda dünya çapında yüzbinlerce insan işsiz kaldı ve bu sayının 2009 yılının sonuna kadar 20 milyonu bulması bekleniyor.
    - ABD'de son 15 ayda emeklilik fonlarının değeri 2 trilyon dolar birden düştü.
    - Krizin reel sektördeki en büyük göstergesi ise otomotiv sektörü oldu. Dünyaca ünlü bir çok şirket fabrikalarını kapatma kararı alıp binlerce işçiye yol verdiler. En çok etkilenenlerse General Motors, Chrysler ve Ford şirketleri oldu.

    Alınan önlemler:

    Krizin etkisini en aza indirmek için bir çok devlet kurtarma planları hazırladı. Hemen her devletin ortak olarak yaptığı iş faizleri indirmek oldu. Bunun dışında:

    - ABD 800 milyar dolarlık teşvik primini kabul etti.

    - Bu paketler İngiltere'de 680 milyar euro, Almanya'da 500 milyar euro, Fransa'da 461 milyar euro olarak gerçekleşti.

    - Aynı şekilde İspanya, İsveç, Çin, Ukrayna, İzlanda da ekonomiyi canlandırmak için yatırım paketleri açıkladılar.

    - ABD ve AB Makedonya'yı kurtarmak için ülkeyi fonlama kararı aldılar.

    - Bazı ülkeler ise krizin en büyük nedeni olarak gösterilen mortgage'in getirdiği sorunu ortadan kaldırmak için bu kredilerin bir kısmını alacak şekilde hamleler yaptıklarını açıkladılar. Bu ülkelerin başında ise Kanada geliyor.

    - Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Japonya'da ise biri 295 milyar dolar, diğeri 255 milyar dolar olmak üzere iki adet teşvik paketi hazırlandı.

    Krizin Başka Göstergeleri:

    Ekonomik kriz her ne kadar 2008 yılında çıkmış gibi görünse de en büyük etkisini 2009 yılında yapacak. Daha şimdiden dünyanın en büyük ekonomilerinin durgunluk raporları verdiğini görüyoruz. 2008 yılında büyüme gerçekleştiren dünya ekonomisinde, 2009 yılında bir daralma beklenmekte.

    ABD ekonomisi 2007 yılından beri durgunlukta. Japonya 2008 yılının 2. ve 3. çeyreğinde daralmasının ardından durgunluğa girdiğini açıkladı. Japonya'nın bu yıl toplamda büyüyeceği fakat önümüzdeki yıl daralmaya gideceği düşünülüyor. İngiltere ekonomisi büyümeyi gerçekleştiri 2008 yılından sonra, 2009 yılında bir önceki senedeki büyümesinden daha büyük bir daralmaya gidecek. Rusya ekonomisinin en az iki çeyrektir gerilemede olduğundan dolayı resesyona girdiklerini açıkladı. Sadece ABD ve AB ekonomilerinin gerilemesinin etkisi olarak dünya ekonomisi 2009 yılında % 0.4 oranında gerileyecek. Gelişmekte olan ülkelerin gelişme hızlarında büyük azalmalar beklenirken kendilerini toplamaları uzun zaman alacak.




    Kaynakça:

    - http://www.milligazete.com.tr/
    - http://www.referansgazetesi.com/
    - http://vampircik.com/
    - http://sozluk.sourtimes.org/
    - http://www.tumgazeteler.com/
    (iruneach 26.12.2008 21:14)
  3. şimdi de " 'evelallah' ülkemizde 2010'da etkilerinin çok zayıflayak" vaatleriyle uyutulmaya çalışıldığımız ilk olarak abd'de patlak veren küresel ekonomik krizlerden biri daha. söylentilerin bir diğeri de kapitalizmin son demlerini yaşadığı, artık dünyaya sosyalizmin hakim olacağı görüşüdür.
    (kharon 06.05.2009 19:21)
  4. "Kumar oynadılar, kaybettiler ve şimdi bedelini sizin ödemeniz gerekiyor" Michael Moore
    (sinek vale 07.09.2009 13:54)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.